Önümüzdeki 40 yıl içinde roket güdümlü sistemler sayesinde Avrupa ile Avusturalya arasındaki uçuş süresinin 90 dakikaya kadar ineceğini belirten uzmanlar, ‘süpersonik’ uçakların çevreye daha az zarar vereceğini de kaydettiler.
Dik kalkabilecek
Uzmanlar uçakların kullanacağı roket yakıtlarının sera etkisi yaratmadığını bildirdiler. Avrupa Birliği’nin üç milyon Euro’nun üzerinde bir meblağ ile teşvik ettiği proje kapsamında araştırmalarını yürüten Martin Sippel ve ekibi bu bağlamda sıvı yakıt olarak hidrojeni tercih ettiklerini açıkladılar. Sippel burada ‘Spaceliner’ olarak tanımladığı duvarını aşması planlanan bu yeni nesil uçakların ses duvarını aşarak seyahat edeceklerini ve ilk modellerinin muhtemelen Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) uzay projelerinde kullandıkları ‘Space Shuttle’ modellerine benzeyeceğini söyledi.
Oluşturulacak sistemlerin de bu nedenle dikey kalkıp, yatay iniş yapacağını açıklayan Sippel, “Modüler yapıdaki uçakların bir aşamasının yakıt için, diğer aşamasının ise yolculara ayrılacak. Ancak ‘Space Shuttle’dan farklı olarak yörüngeden öteye çıkmayacak. Roket transmisyonu bittikten sonra 80 kilometre yükseklikte süzülerek yoluna devam edecek” diye anlattı.
Doğaya zararı yok
Sıvı hidrojenle çalışmalarına rağmen yolcu güvenliğini ön planda tuttuklarını vurgulayan Sippel, teklojiyi daha da geliştirerek daha güvenli hale getirmek için çalıştıklarını açıkladı. Sippel, bunun yanı sıra her yolcu için bir kurtarma kapsülünün de öngörüldüğünü dile getirdi.
Bu yeni tarz seyahat sayesinde önceleri 30 saati bulan bir Avustralya uçuşunun ‘Spaceliner’ ile 90 dakikaya kadar azalacağını açıklayan uzman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Roketin güdümü hidrojen ve oksijenle gerçekleştiği için ne atmosfere ne de iklimsel herhangi bir olumsuz etki yok. Çünkü ne karbondioksit ne de nitrojenoksitlerin salımı söz konusu. Ancak hedefimize ulaşabilmemiz için yaklaşık 35 veya 40 yılın geçmesi gerekiyor. Bunun sebebi ise geliştireceğimiz teknolojinin hem çok güvenli hem de kendisini kısa sürede amorti edebilmesinin istenmesi. Bunda özel sektörün katkısı da şart tabi.”