“Bir Nadir Öyküsü” kitabında anlatıldı

YUSUF ZENGİN

Türkiye’nin ilk ve tek havacılık dergisi 19 yaşında News of Sky E- Dergimizi ayda en az 500 bin kişi okuyor.

Reklam ve reklam haber için gokyuzuhaberci1@gmail.com

Gökyüzü Haberci E-dergisini okumak için tıklayınız

Bir dönemin ünlü iş adamı Asil Nadir ve Nadir ailesinin iş hayatında dünya çapına yayılan yükselişi ve çöküşü, Kıbrıs’ın siyasi olaylarıyla birlikte “Bir Nadir Öyküsü” adlı kitapta yer aldı.

Bir Nadir Öyküsü adlı kitapta, Asil Nadir’e ABD ve İngiltere Büyükelçilerinden, KKTC Kurucu Cmhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş’ı devirme teklifinin geldiği anlatıldı. Asil Nadir’in bu teklife cevap olarak, “halkıma ihanet edemem” dedi.
İşte o kitaptan notlar:

ASİL NADİR’E “DENKTAŞ’I DEVİRME” TEKLİFİ

ABD’nin Türkiye, Kıbrıs ve Yakın Doğu sorumlusu bir büyükelçi olan ve direkt Beyaz Saray’a bağlı çalışan Nelson Ledsky, İngiltere’nin Amerika Büyükelçisi Antony Acland ile birlikte Asil Nadir’le görüşmek üzere haber yollar. Asil Nadir, “ben size geleyim” demişse de onun Barkley Square’deki ofisinde görüşmekte ısrar ederler.

Görüşme, 1989’un Aralık ayında gerçekleşir. Ledsky ve Acland, “biz bu Kıbrıs meselesini kısa zamanda çözmek istiyoruz. Yalnız Rauf Denktaş uzlaşabileceğimiz bir şahıs değil. Biz her şeyi planladık. Denktaş’ı devireceğiz, onun yerine sen geçeceksin. Kıbrıs meselesini ancak ekonomik alanda olumlu düşünebilen iki kişinin çözebileceğini düşünüyoruz. Bunlardan biri sensin, diğeri de (o zamanki Cumhurbaşkanı) Vasiliu. Biz anlaşmayı sağlarız; Vasiliu’yla beraber dönüşümlü Cumhurbaşkanlığı yaparsınız” derler.

Asil Nadir cevap vermek için hiç düşünmez; “Denktaş Bey benim dostum, ayrıca bizim halkımız için çok gayret etti, ben ne ona ne de halkıma ihanet edemem.”

-“Tam da halkın için bunu yapman gerek, çünkü Denktaş’la uzlaşma olmayacak.”

Nadir: “O ada benim için çok önemli. Kıbrıs benim doğduğum toprak, vatanım.”

-“Sen ada mı istiyorsun? Bizde ada çok. Sana istediğin yerde bir ada veririz.”

Nadir, son olarak sert ve duygusal bir çıkış yapar: “Siz benim memleketimi satmamı mı istiyorsunuz? Böyle bir şey olmayacak. Ben satılık değilim!” der ve kestirip atar. Bilhassa ABD’li Nelson Ledsky bu cevaba çok sinirlenir.

Asil Nadir, dünyadaki etkili pozisyonundan dolayı kendini o kadar güçlü hissediyordu ki bu adamlara hiç yüz vermediği gibi, “kalkın gidin” der gibi bir ifade takınır. Asil’in ofisinden çıkarlarken “yine de düşünmek istiyor musun?” diye son bir kez sorarlar; Asil, net bir tavırla “hayır” der.

Ledsky ve Acland çıkar çıkmaz, Rauf Denktaş’ı arar ve durumu anlatır. Denktaş duyduklarını zamanın İngiliz Büyükelçisi’ne açar. Elçinin durumu İngiltere’ye bildirmesi, Londra cephesinde hiç hoş karşılanmaz. Hemen ardından gizli servisler devreye girer ve olaylar çorap söküğü gibi peş peşe gelir…

Görüşmeden sonra Asil Nadir, Kıbrıs’tan elini çekmesi üzerine ölüm tehditleri almaya başlar. Birkaç tehditten sonra hayatında ilk defa korumalarla gezmeye mecbur kalır.

İMPARATORLUĞUN ÇÖKÜŞÜ

Olaylar, Asil Nadir’in tahmin ettiğinden çok daha kısa sürede patlak verir. İngiltere’ye döndükten bir ay sonra Nadirler için zorlu bir süreç başlar.

1990 Ekim ayında bir sabah Barkley Square’deki ofisine gelen Asil Nadir, binanın önünde polis ve gazetecilerle karşılaşır. Yol kapatılmıştır. Şaşkınlıkla yukarı çıktığında, Vergi Dairesi ve Dolandırıcılık Masası görevlilerini ofisin dört bir tarafında arama yapıp hesapları incelerken bulur. Televizyon kanalları ve gazeteler baskını önceden haber almış; ondan önce ofisin önüne yığılmışlardır. Bir sansasyon kurgulandığı belliydi. Şirket hisseleri hızla düşmeye başlar.

Asil Nadir, kendine ait olan Impeks Bank’ta son bir toplantı yaptıktan sonra eniştesi Fehim Nevzat’ı da alarak Londra’ya uçmak üzere havaalanının yolunu tutar. Uçak henüz kapılarını kapatmadan Fehim Nevzat son kez sorar, “gitmek istediğine emin misin Asil”.
Asil Nadir, bir önceki geceki tavrını sürdürür, “sen korkuyorsan burada kalabilirsin, istiyorsan hemen uçaktan in. Ben gidiyorum”. Fehim Nevzat olacakları bilmese de seziyordu ama yapacak bir şey kalmamıştı, “anca beraber kanca beraber” derler ve havalanırlar.

Uçağın Luton Havalimanı’na inmesi planlanır, ancak sis var diye iniş izni alamazlar. Uçak dönüp Stansted’e inmek için izin ister, oradan da iniş izni gelmez, kuleden “Heathrow’a inin” denir. Heathrow, özel uçakların kullandığı bir havaalanı değildir, pilot bir tuhaflık olduğunu sezer. 1. pilot David, Asil Nadir’in yanına gelerek “havada bir problem yok, bizi Heathrow’a indirmek istemelerinde bir gariplik var. Yakıtımız var. İsterseniz Paris’e gideyim, oraya inelim” der. Asil Nadir ise, “hayır, Heathrow’a in” der.

Pilot, Heathrow’a doğru alçalırken pistin yanında konuşlanmış onlarca polis arabası, bir yığın polis ve polis köpeklerini görür. Durumu haber verir ve “hâlâ şansın var, ani kalkış yapıp rotayı Paris’e çevirebilirim. 15 dakika içinde Fransa hava sahasında oluruz” der. Asil Nadir kararlıdır, “in dedim sana”.

Uçak iner inmez görevliler onları pistten başka bir tarafa doğru yönlendirirler. Bir polis arabası, bir de polis minibüsü uçağı takip eder. Fehim Nevzat camdan bakar, yüzü sapsarı kesilir: “Asil, polisler”.

-“Tamam, benim için geldiler, sen telaşlanma.”
Kapı açılıp merdivenler inince ellerinde taramalı tüfeklerle bir grup polis, bir de narkotik köpeği uçağa çıkar. Polis memurlarından birinin elinde çekiç vardır. Onun hemen arkasındaki memur, “Bay Nadir, gözaltındasınız” der, Asil Nadir’in kolundan tutarak onu uçaktan indirir.
Bu sırada elinde çekiç olan polis uçağın içindeki barları, buzluğu, dolapları kırmaya başlar. Arkadan narkotik köpeğine uçağı aratırlar.

Asil, olayları baştan beri fazla hafife almıştır. Kendine çok güvenmiş, karşısındakilerin İngiliz ve Amerikan hükümetleri olduğunu unutmuştur. Durumu küçük görmek hayatının hatası olmuş ve ona çok pahalıya mal olmuştur.

Asil’in tutuklanmasıyla Pollypeck önce kayyumların eline geçer, sonra da batar.

Pollypeck’in çöküşü, Kıbrıs ekonomisini de otomatik olarak çok kötü etkiler. Binlerce insan bir anda işsiz kalır

ÖZAL’IN PİŞMANLIĞI

Asil Nadir’in Türkiye yatırımları, Amerika’da Turgut Özal’la tanışmasından sonra başlar. Özal, tanışmalarının ardından Nadir’in yaptığı işleri inceler ve onu Türkiye’ye davet eder. Asil Nadir’i karşılıklı fikir alışverişi için sık sık Ankara’ya davet eder, bu ziyaretlerde onunla Türkiye’deki ekonomik gelişmeleri konuşur. Türkiye’de yatırıma başladığında, en büyük destekçisi Özal olur. Nadir’in gazeteleri de Özal’ı destekler…

İngiltere’deki davalar başlayıp da şirketlerin hisseleri düşünce, bir anda 100 milyon gibi bir açık meydana gelir ve acil paraya ihtiyaç duyulur. Özal ona yardım edeceğini açıklar, ancak Türkiye’deki büyük iş adamları ağız birliği ederek “eğer siz Asil Nadir’e bu parayı verirseniz, biz de Türkiye’deki bütün yatırımlarımızı çekeriz” diye şantaj yapınca, yardım etmekten vazgeçer. Böylelikle Asil Nadir, Türkiye’den de Türkiye’deki rekabetten de otomatik olarak temizlenmiş olacaktır.

Uzunca bir süre sonra Özal, Azerbaycan’a gitmeden hemen önce bir toplantıda, “Asil Nadir konusunda çok rahatsızım. Ona o dönem yardım etmeyerek hata yaptık. Azerbaycan’a gidelim gelelim de dönünce bir çare bulalım” der. Ne var ki döndükten iki üç gün sonra ölür.

Asil Nadir’in annesi Safiye Nadir, Semra Özal’ı arayarak başsağlığı diler. Birkaç gün sonra Semra Özal Safiye Nadir’i geri arar, Turgut Bey’in seyahate gitmeden önceki sözlerini aktarır ve “Turgut, oğlunuz konusunda çok üzgün gitti” der.

ASİL NADİR’İN KIZ KARDEŞİ BİLGE NEVZAT TAYYİP ERDOĞAN’A KADAR ÇIKAR

Asil Nadir son tutuklandığında, çocukları bu durumu anneleri Safiye Hanım’dan gizler, gazeteleri saklarlar. Mahkeme sonuçlanır, Asil Nadir’in nihai cezası beş yıl olarak belirlenir, Safiye Hanım bunu duyduğunda eli ayağı titremeye başlar.

Asil Nadir’in kız kardeşi Bilge Nevzat; Asil hapisteyken senelerce onu çıkarabilmek için çırpınıp durur. İngilizler Asil’i daha erken bırakmak için her defasında farklı şartlar ortaya koyarlar. Önce “5 milyon sterlin yatırmanız gerek” derler, ama bu sonuç vermez. Sonra 2 milyon daha isterler… Onlara bu miktarları yatırmak için verilen zaman her defasında kısıtlıdır. Bilge ve Asil’in yakın dostu, Onur Air’in sahibi Cankut Bagana, her defasında istenilen milyonlarca sterlini Asil’i hapisten bir an önce çıkarabilmek için hiç düşünmeden öder.

Bilge Nevzat sonunda, yardım istemek için Tayyip Erdoğan’a kadar çıkar. Bilge Nevzat ve eşi Fehim Nevzat, Erdoğan’la Lefkoşa’da Türkiye Büyükelçiliği’nde görüşürler. Görüşmede Erdoğan’la birlikte dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da vardır. Bilge Nevzat, konuşma sırasında gözleri dolu dolu, “ben bunu annem için yapıyorum. Her gün ‘Allah’ım oğlumu göreyim ondan sonra canımı al’ diye dua ediyor” deyince Erdoğan, Bilge’nin elini avcunun içine alır “annelerin üzülmemesi lazım” der. Sonra Mevlüt Çavuşoğlu’na döner ve “Mevlüt, sen bunu not al, önümüzdeki günlerde NATO toplantısına gittiğimizde İngiltere başbakanına bu konuyu açacağız” der. Toplantı dönüşünde Çavuşoğlu, Nevzatları arayarak konuyu görüştüklerini haber verir. Ama ne yazık ki bu görüşmeden de bir sonuç çıkmaz.