Kaç yıl geçerse geçsin unutmayacağız, unutturmayacağız…

Acının tarifi yok, 2016 senesi 28 Haziran günü akşam üzeri yanımda o zamanlar henüz 2 yaşında olan oğlumla birlikte Atatürk Havalimanı’ndaki ofisimizden çıkmıştım. Saat 21.30 sıralarında ise haber aldım. Günümüzün büyük çoğunluğunu geçirdiğimiz, bana en zorlu güvenlik anında ya da olası bir afette nereye sığınırsın diye sorsalar 1 dakika düşünmeden Atatürk Havalimanı dediğim, kalemiz gibi gördüğüm iş yerimiz bombalı ve silahlı saldırıya uğramıştı. O gün limandan çıkarken belki de o saldırganların yanından geçmiştik.

Neler olmuştu ben bizzat yaşayan biri olarak sizlere birinci ağızdan hatırlatmak istedim. Bugün üzerinden yıllar geçmesine rağmen benim için dün gibi… O zaman da sık sık söylediğimiz unutmayacağız, unutturmayacağız sözü hala dilimizde. O dönem Türkiye’de terör saldırıları sık yaşanıyordu maalesef, o yüzden herkes daha dikkatliydi. Havalimanı araç kiralama şirketlerinden bir çalışan sıcak Haziran günü üzerinde şişme montla gezen birini fark ediyor. Polis ekiplerine bilgi veriyor, onlarca kişinin hayatının kurtulmasına vesile olan kahraman Polis Memuru sevgili Ahmet Berker, otoparkta şüpheliyi durduğu sırada hain saldırının tüm akışını bozmuş oldu.

3, 8 ve 23 Haziran’da keşif yapan ve o gün daha yoğun bir saati bekleyen saldırganlar fark edildiklerini anladıkları için planlarını erken uygulamaya geçirdi.

Saldırganlarla ilk karşı karşıya kalan polis memuru olan Berker’e tam 7 el ateş edildi. Kurşunlar pankreas, mide, safra kesesi, ciğer, sağ ve sol koluna isabet etti. Ahmet Berker 2,5 ay hastanede yattı, bu sürenin büyük kısmı yoğun bakım servisindeydi. O yoğun bakımda yatarken biz hamile olan eşinin doğum haberini aldık ve kızı Zeynep Ervah’ın dünyaya gelişini haber yaptık. Hem kahraman hem de güçlü bir baba olarak sonrasında görevine geri döndü… O geri döndü ama dönemeyenlerin evlerine ateş düştü. Mesela Şehit Yusuf Haznedaroğlu’nun 1 hafta sonra düğünü vardı, Şehit Yasin Özal’ın eşi daha 1 aylık hamileydi. Her şehidimizin hayatı ayrı ayrı kitap olurdu.

Bugün konudan konuya hızlı geçiyorum, umarım okurken yorulmazsınız ama yaşadıklarımız fazlasıyla karmaşık ve duygu yüklüydü.

O gün saldırıda 236 kişi yaralanırken, 45 çalışanımız ve yolcumuz hayatını kaybetti.

Saldırganlar canlı bomba olarak ellerinde uzun namlulu silahlarla dış hatlar geliş katını tarayarak içeri girdi.

Sonrasında güvenlik kameramalarından izlediğim kısımda saldırganlardan biri dış hatlar gidiş katına çıkıyor. Gidiş katına çıktığında etrafına bakıyor kimse yok… Hem kimsenin olmayışına hem de tutukluk yapan silahına sinirleniyor, silahını yere fırlatıyor. Sonra biraz ilerliyor ve üzerindeki bombayı patlatıyor. O sırada herkes kaçmış, çok şükür ki ortalarda kimse yok sadece kendisi ölüyor. Tavanda et parçaları yerde kocaman bir delik, tasviri olmayan bir koku… Oranın fayansları hemen yenileriyle değiştirildi. Yıllarca her geçtiğimde diğer fayanslardan daha yeni ve parlak olan o fayanslar bana o günü tekrar tekrar yaşattı.

Her gün yüz yüze geldiğimiz çalışma arkadaşlarımız, ailemiz, tanıdıklarımız herkes film şeridi gibi canlandı gözümde… Tarifsiz ve çaresiz bir duygu… O dönem Atatürk Havalimanı İşletmecisi olan TAV Havalimanları başta olmak üzere DHMİ, SHGM, sivil toplum kuruluşları tüm imkanlar seferber edilerek sabah saat 05.00 gibi operasyonları tekrar başlatmışlardı. Oradaki yaraların sarılması için insanüstü bir çaba harcanmıştı. Tam 1 yıl sonra hayatını kaybedenlerin anısına gerçekleştirilen törende yine herkese, her şeye inat oğlumla oradaydık. Anıta karanfil bıraktık, birlikte şehitlerimizi andık. Üzerinden kaç yıl geçerse geçsin, orada şehit olan arkadaşlarımızı anmaya devam edeceğiz.