Pegasus
İGA Ramazan
Çetin Özbey
Çetin Özbey

Bu bebekler ölmesin!

Antalya'dan Korkuteli, üzerinden Dalaman'a bir iş görüşmesi için gidiyorduk. Suat Sarı arkadaşımla. Kahvaltı etmeden çıkmıştık otelden. Korkuteli'ne gelmeden bir Yörük çadırı gördük. Kahvaltı etmek için durduk. Kahvaltı güzeldi. Çıkarken bir görevli müzemizi görmek istemezmisiniz diye sordu. Çadırın sol tarafında bir bölmeyi gösterdi ve bize refakat etti. Gördüğümüz güzellik bizi şaşırtmıştı. Eski Türk giysili yüzlerce bebek setlerin üzerinde değişik kompozisyonlar içinde yerleştirilmişti. Adını bey dağlarından alan ticaret amaçlı bir kuruluş olan "Beyobası Tesislerinde" böylesine bir müzenin bulunması bizi şaşırtmıştı. O günden sonra her geçişimde Beyobası tesislerine dört kez daha gittim.


Bu çadırlarda yaşayanları Kemer belediyesinin "Açık Hava Folklor Müzesi" WEB sayfası şu şekilde anlatıyor. "Yörük (Yürük) Türk'tür. Yürümekten gelir. Özü, soyu, geçmişi Orta Asya'dandır. Geçim kaynağı hayvancılıktır. İnsanımız geçim kaynağı olan hayvanını ve onu besleyen doğayı öylesine sevmiş onlarla öylesine bütünleşmiştir ki, bu sevgi dolu anlama, bu coşkulu kavrayış, Türk'ün bütün dünyaca kabul edilen, takdir edilen insan sevgisini "Misafirperverliğini" doğurmuştur."


Yaşayanların tarifi böyle. Gelelim bu insanları, yörükleri barındıran kıl çadırların yaşamına.


Dağlarda keçilerin kırkılan yünleriyle başlıyor bu devasa çadırın hayatı. Aydın şehrimizin Nazilli ilçesinde toplanan bu kıllar, iplik yapılıyor, dedelerimizin yöntemi ile dokuma tezgahlarında elde dokunuyor. Köylüler iki çeşit çadır dokuyorlar. Bir tanesi bir metre karesi bir kilogram gelen sık dokuma diğeri ise stil adı verilen seyrek dokuma. İkisininde ortak özelliği havayı geçirmesi ve yağmur gördüğü zaman şişerek gözeneklerinin kapanması. Sık dokuma çatı yapımında kullanılıyor. Zaten sık dokunmuş olan mamul yağmur görünce iyice şişip daha da sıklaşıyor. Bu durumda doğru meyil verilirse kesinlikle su geçirmiyor. Yağmuru yiyen sık dokumalı mamulün bir m2'si kuru iken bir kilo gr. Islanınca ise üç buçuk kilo gram geliyor. Stil seyrek dokuma ile yapılan mamul ise çadırların duvar kısımlarında kullanılıyor. Çadırın içerisinde hava sirkülasyonu oluşmasını sağlıyor.


Yörük çadırları en az üç direkli olur. Direkler en az iki metre uzunlukta, sağlam ağaçlardan yapılır. Direk sayısı çadır sahibinin zenginliğine göre çoğalır. Beyobası tesisinin sahibini görmedim. Zengin mi? Çok zengin mi bilemiyorum. Ama çadırında fazla direk olduğu büyüklüğünden belli.


Direklerin başında ağaçtan yapılan birer şapka bulunur. Bunlara "Çanak" deniliyor. Çadırı yere bağlayan iplere "Çadır bağı" ismi veriliyor. Üç direkli çadırın sekiz bağı bulunur.


Çadır kurulurken önce yere serilir. Bağlar, tek tek ve gevşek olarak kazıklara ya da "bastırık" denen ağırlıklara bağlanır. Sonra altına girilir. Direkler çanaklara uydurulur ve kaldırılır. Altından bağlar gerdirilir. Stilleri de stil çöpleri ile takılan çadır kurulmuş olur. Sonra içinin düzeni verilir. Çadırın içine kilimler, keçeler döşenir. Çadırın bir köşesi misafirler için güzel eşyalarla donatılır.


Çadırın diğer bir özelliği yazın serin kışın ise sıcak olması. Yaz ayında Korkuteli civarında dışarıdaki sıcaklık 40 derece iken Beyobası Tesisleri çadırının içi 24 derece olarak ölçülmüş.


Bu otantik ortam hemen herkesin hoşuna gidiyor. İlk ziyaretimizde Beyobası Yörük çadırının 1800 metre kare yer kapladığı söylenmişti. Başka bir ifade ile Türkiye'nin en büyük kıl çadırıydı. 3'ncü ziyaretimde çadırın küçültüldüğünü gördüm. Ticari mülahaza ile yapmışlar bu değişikliği.  Şu anda yaklaşık 900 ila 1000 metre kare civarında alana sahip. Zannedersem Beyobası tesislerinin bu çadırı halen Ülkemizdeki en büyüğü olma özelliğini muhafaza ediyor.


Beyobası Tesislerinin içinde bulunan müzeye gelince, eski giysili bebekler 1998 yılında folklorik kıyafetli insanlar (Etnografya) dalında Polonya'da dünya birinciliği kazanan Tülay Aktaş Hanım efendi tarafından Beyobası için özel olarak yapıldığı bana ifade edildi. Tamamen el çalışması olduğu için de imalatı bir yıla yakın sürmüş. Tülay Aktaş güzel sanatlar akademisinden emekli, Antalya'da yaşıyor ve halen bu sanatla uğraşıyor. Şu anda Bodrum Yalıkavakta benzeri bir müzeye hayatiyet kazandırma hazırlığı içerisinde.


Beyobası çadırında ziyaretçilerini Tülay Aktaş hanımın "Çeşme Başı Aşkları" ismini verdiği kompozisyon karşılıyor. Kız isteme, düğün alayı kompozisyonları ise köydeki yaşam şartlarını gözler önüne seriyor. Müzede mevcut tüm kompozisyonların bileşimi ise Anadolu insanının birlik, beraberlik ve yardımlaşma duygularını anlatıyor. "Gözleme Yapan Kadınlar" tasarımı İsviçre'de özel kompozisyon ödülü almış. Müzedeki mevcut kompozisyonlarda Anadolu'nun örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri anlatılıyor. Beyobası yöneticileri müzedeki yapıtların ve de özellikle yabancı misafirlere verilen izahatların büyük beğeni ile dinlendiğini ve takdirle karşılandığını ifade ediyor.


Bu konu neden sayfalarımın misafiri oldu?


Evet, Kemer Belediyesi gibi turistik yerleşim merkezlerimizdeki bazı Belediyelerimiz, Turizm bürolarımız bu konuda çalışmalar yapıyor ve bu kültürü yaşatmaya çalışıyorlar. Öğrendik ki Kütahya'nın Domaniç İlçesi'nde, Belediye Osmanlı İmparatorluğu döneminde beylerinin kaldığı çadırların keçi kılından yapılan minyatürlerini, törenlerde ödül olarak takdim ediyormuş. Bu kuruluşlar ve mutlak daha da başkaları bir şekilde bu kültürü yaşatmaya çalışıyorlar. Onlara da teşekkür borçluyuz. 


Ancak; Tüm seyahatlerini karayolu ile yapan ben, ilk kez böyle bir konaklama tesisinin kendi imkanları ile böyle bir konsepti yaşatma savaşı verdiğini gördüm.


Yukarıda da ifade ettiğim üzere bu mekana 4 -5 kez gittim. Her gittiğimde ise bu dinlenme tesisinin neden böyle bir yatırıma girdiğini düşündüm. Az da olsa tur operatörlerinin gruplarının mola noktalarını seçmedeki kriterlerini tahmin ettiğimden yaklaşık 150.000 YTL değerindeki bir yatırımın geri dönüşümünün bu noktada sağlanmasının mümkün olmadığını Beyobasına her gidişimde tekrar düşündüm.


Bildiğiniz üzere varlıkları ile bizi onurlandıran, güzellikleri ile göğsümüzü kabartan, bu konuda İspanya'dan da, Yunanistan'dan da iyiyiz dedirten beş veya daha fazla yıldızlı otellerimiz ve tatil köylerimiz var. Hangisinde böyle bir köşe, böyle bir müze var bilemiyorum. Benim gördüklerimde yoktu. Bunların hemen hemen hepsinin devletin teşvik ve desteği ile yapıldığını düşündüğümüz takdirde böyle bir yatırımı yapmaya daha müsait konumda oldukları ortada. Ülkemiz değerlerini tanıtmak gibi kutsal bir görevi üstlenmeye Korkuteli Beyobası tesislerinden daha müsait bir altyapıları ve imkânları var.


Beyobası tesisleri ise bu örnek olasıca bu yatırımı zevkle yapmış.


Gelen, kazara uğrayan yabancı misafirlere büyük bir zevkle izahat veriyor ve aydınlatıyorlar. Tesadüfen ben Beyobası'nda iken gelen küçük bir grup yabancı misafir bu müzedeki etnografik yapıtların neden burada sergilendiğini soruyorlardı. Eğer yanlış anlamadıysam "Bu yapıtlar neden Antalya'da değil, neden turistlerin daha yoğun olduğu bir yerleşim merkezinde değil " diye sormak istiyorlardı.


Bu ülkede bu denli güzel bir oluşumu kim destekler, kim yol gösterici olur tam olarak bilemiyorum. Gökyüzünün nefesi buna yeter mi? Onu da bilmiyorum.


TURSAB bu güzelliğin sönmemesine destek verir mi? Sesimi duyup duymayacaklarını bilmeden. Ülke turizminin yücelmesine baş koymuş olan Tursab Başkanı Sn. Başaran Ulusoy'a ve Turizm Ticareti yapan kuruluşların saygıdeğer yetkililerine sesleniyorum.


Bir geçişimde Beyobası Tesisini kapanmış görürsem, bu güzel koleksiyonun heba olduğunu düşünecek ve üzüleceğim. 


Ülkemiz değerlerine sahip çıkan kuruluşların yaşatılması hepimizin boyun borcu.


Ve de Antalya, Dalaman-Bodrum arasını karayolu ile giden havacıların Beyobası tesislerini mutlak ziyaret etmelerini diliyorum.


Gelin, bir şeyler yapın. Çeşme başı sohbeti yapan, halı dokuyan, Ülkemizin örf ve adetlerini yansıtan bu güzel bebeklerin yüzü solmasın, bu güzel yapıtlar  ölmesin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI