Ekonominin havacılık hali
Yangın çıktığı yerden yayılır. Ekonomik krizlerdeki yangınlar çıktığında da ilk dumanı neredeyse her zaman havacılık, turizm ve sonrasında da reklam sektöründe görülür.
İnce dengelerle ayakta duran ve dengelerdeki tüm inceliğe rağmen büyük ağırlıklarla ifade edilebilecek cirolara ve bunlara bağlı olarak giderlere sahip olan havacılık sektörü buluttan nem kapmakta oldukça maharetlidir. Ama kaptığı nem sonrasında çoğunlukla ortalığı bir yağmur tufan götürmüşlüğünü de unutmamak gerek.
Yine havacılıkta bir kriz senesi yaşıyoruz. Hatta büyük ihtimalle gelecek yıl bunun daha büyüğünü yaşayacağız gibi gözüküyor.
Her ne kadar Kuzey Buz Denizi'nin altında 20 milyar varillik petrol yatağı olduğu tespit edilmiş olsa da bu durum Mars'ta bulunan altın yataklarının tapusunu almakla eş değer. Yakıttaki artışın dengesizliği ise tolare edilir gibi değil.
Havacılığın ünlü CEO'ları "Havacılık bu yakıt maliyetleriyle yapılacak şekilde dizayn edilmemiştir" diye olayın vahametini en üslubunca anlatmaya çalışsa da yapacak bir şey yok. Duman gözüküyor, ısı yayılıyor ve biz mutfaktan çıkan bu görüntüye rağmen çaresizce salonda oturmak zorundayız. Çünkü bu sadece evde çıkan bir yangın kadar basitçe anlatılacak ve önlemi alınacak felaket değil. Bu felaketin dünyada herkesi aynı oranda vuruyor olması ise önemini artıran en önemli faktör şüphesiz.
Türkiye'de ne olacağıyla ilgili bir dolu senaryo yazılıyor olsa da Türk Hava Yolları'nın bu durumu bir fırsat gibi gördüğünü söylemesi ve hatta "Kriz planları krizden önce yapılır" diyerek bu duruma çoktan hazırlıklı oldukları beyanlarını vermeleri insanın yüreğine su serpiyor. Özel havayolları ise yumurtaları farklı sepetlere taşımaya çalışıyor. Zaten zor durumda olan birkaçı için ise durum krizden öncesinden belliydi.
Özel sektörde her koyun kendi bacağından asılırken THY'de ise durum çok farklı. Yöneticilerin kariyeri ve maaşı kadar riskli bir durumda bu gibi ayağının nereye bastığı belli olmayan ama son derece umut verici açıklamalara inanmak istiyor insan. Fakat maalesef ülkemiz gerçeğindeki yönetici profili ve geçmiş deneyimler ise birer içgüdü gibi sürekli olarak bunun tersini emrediyor.
Umarım dalga dalga gelen bu global krizden ülkemizin şirketleri olarak en hafif hasarla kurtuluruz.
İnce dengelerle ayakta duran ve dengelerdeki tüm inceliğe rağmen büyük ağırlıklarla ifade edilebilecek cirolara ve bunlara bağlı olarak giderlere sahip olan havacılık sektörü buluttan nem kapmakta oldukça maharetlidir. Ama kaptığı nem sonrasında çoğunlukla ortalığı bir yağmur tufan götürmüşlüğünü de unutmamak gerek.
Yine havacılıkta bir kriz senesi yaşıyoruz. Hatta büyük ihtimalle gelecek yıl bunun daha büyüğünü yaşayacağız gibi gözüküyor.
Her ne kadar Kuzey Buz Denizi'nin altında 20 milyar varillik petrol yatağı olduğu tespit edilmiş olsa da bu durum Mars'ta bulunan altın yataklarının tapusunu almakla eş değer. Yakıttaki artışın dengesizliği ise tolare edilir gibi değil.
Havacılığın ünlü CEO'ları "Havacılık bu yakıt maliyetleriyle yapılacak şekilde dizayn edilmemiştir" diye olayın vahametini en üslubunca anlatmaya çalışsa da yapacak bir şey yok. Duman gözüküyor, ısı yayılıyor ve biz mutfaktan çıkan bu görüntüye rağmen çaresizce salonda oturmak zorundayız. Çünkü bu sadece evde çıkan bir yangın kadar basitçe anlatılacak ve önlemi alınacak felaket değil. Bu felaketin dünyada herkesi aynı oranda vuruyor olması ise önemini artıran en önemli faktör şüphesiz.
Türkiye'de ne olacağıyla ilgili bir dolu senaryo yazılıyor olsa da Türk Hava Yolları'nın bu durumu bir fırsat gibi gördüğünü söylemesi ve hatta "Kriz planları krizden önce yapılır" diyerek bu duruma çoktan hazırlıklı oldukları beyanlarını vermeleri insanın yüreğine su serpiyor. Özel havayolları ise yumurtaları farklı sepetlere taşımaya çalışıyor. Zaten zor durumda olan birkaçı için ise durum krizden öncesinden belliydi.
Özel sektörde her koyun kendi bacağından asılırken THY'de ise durum çok farklı. Yöneticilerin kariyeri ve maaşı kadar riskli bir durumda bu gibi ayağının nereye bastığı belli olmayan ama son derece umut verici açıklamalara inanmak istiyor insan. Fakat maalesef ülkemiz gerçeğindeki yönetici profili ve geçmiş deneyimler ise birer içgüdü gibi sürekli olarak bunun tersini emrediyor.
Umarım dalga dalga gelen bu global krizden ülkemizin şirketleri olarak en hafif hasarla kurtuluruz.