Enkaz Edebiyatı
Çalışma yaşamımda görev yaptığım şirketlerde hayli fazla yer değiştirdim. Her görevi haliyle birinden devraldım, ve de her zaman nöbeti bir başka arkadaşa devrettim. Bu arada tüm çalışma yaşamımda halefim olan arkadaşlardan hiç enkaz devraldığımı hatırlamıyorum. Birlikte görev yaptığım arkadaşlarımda tahmin ediyorum ki ağzımdan böyle çirkin, böyle seviyesiz, bu denli kalitesiz bir söz duymamışlar veya böyle yorumlanabilecek ucuz bir hareketimi görmemişlerdir.
Gel gelelim enkaz edebiyatını benimsemiş olan çirkin zihniyetlere. Bunu her fırsatta herkese ifade etmenin zayıf karakter belirtisi olduğu söylenir. Bu tarz insanı ne kadar büyütür ? ne denli başarılı kılar, onu da değerlendiremezler. Gel gelelim, enkaz devraldıklarını söyleyenlerin işleri daha zordur. Öyle ya, o enkazı yerden kaldırmak gerek. Bu yetmez, yerden kaldırılan enkazın üzerine yeni bina dikmek gerek. Bu ise, o işin mimarisinden ve temeli oluşturacak malzemenin cinsinden anlamak demek. Bilmeyen, anlamayan ne mi yapar? Durmadan devraldığı enkazın ne denli büyük olduğunu anlatır. Belki de o enkazı kaldırabilmek için yarın daha kuvvetli birinin görevlendirilmesi gerekebileceğini de düşünemeyecek kadar hırslıdır.(?) Gidişini hazırlar, farkında değildir.
Bu zihniyetin geneli, işleri ile ilgili ana konulardan uzaktır. İş konusu ile ilgisi bulunmayan tali konularla uğraşıp, konudan anlamayanlara veya kendisini dikkatle izlemeyenlere bir şeyler yapıyor görüntüsü verme çabasındayken, uzak durdukları ana konudan iyice uzaklaştıklarının da farkına varamayacak kadar, durumu, ortamı ve kendilerini değerlendirme kabiliyetinden de yoksundurlar.Sorup öğrenmeye ise hiç gerek görmezler. Enkaz hali ile yerden yüksektir. Onun üzerine çıkıp yükselme hayali kurarlar. Bilmezler ki ''yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar güvende değildir.''
Hani bazı yöneticiler vardır. Bir yerlere gelince '' Ben kendi ekibimle çalışırım '' diyerek eski çalışanların bir anlamda üzerini çizmek için herkes tarafından rahatlıkla değerlendirilebilecek saçma sapan hareketler sergilerler. Esasen bu bir aczin, ifadesidir. Bu; ben yönetici falan değilim, tesadüfen veya bir başka nedenle buradayım demenin en kestirme ve etraftakiler tarafından en kolay anlaşılabilir yoludur. Gülüyordur insanlar. Kim anlar ki ?
Zaman çabuk geçer. Enkazcı bir ileri, iki geri mehter takımı misalinin bile tersi adımlarla ilerliyorum zannederken bir bakarsınız ki, iş geri geri gitmiş. Etrafa iyice bakın. Göreceksiniz. Geçen süreçte tamamlanan hiç bir işin olmadığını..
Üstelik söz ettiği enkazda duruyordur yerli yerinde. Onu devraldığını söyleyen zavallıyı arıyorsanız, oraya nasıl girdiğini bilmem ama o yıkıntının altında kalmıştır bile. Üstelik her fırsatta dostluklarını gururla anlattığı ve başkalarını ezmek için yakınlıklarından kuvvet aldığı aziz arkadaşları bile onun üzerindeki enkazın tek bir taşını bile kaldırmazlar. Zira onlarda hakikati geçte olsa anlamışlar ve de bu zihniyetten kendilerine sürekli anlattığı enkaz sayesinde kurtulmuşlardır. Üstelik sözüm ona mevcut olan dostluğu da zedelemeden. Onu devraldığını anlatırken, kendisi enkaz olmuştur.
Şimdiye kadar o enkaz altında kimler mi kaldı ? Vakitlerini bu edebiyatı yaparak geçiren bir çokları. Anlayacağınız bu enkazın altı da '' enkazlarla '' dolu.
Kızılderililerin yaşamı.
Bu ara Kızılderililerin yaşamını hayli incelemem gerekti.
Edindiğim bilgilerden çok etkilendim.
Sizlerle bu ara Kızılderililerin yaşamından çok bahsedeceğim.
Eğer İnsan ruhunun yücelmesi maddeden kurtulmak ve bir üstbilince doğru uzanmak için harcadığı çaba ile ölçülürse, barbar dediğimiz Kızılderililerin ruhlarının pek çok uygar insanınkinden daha yüce ve daha soylu olduğu görülür. (R.Thevenin - P.Coze. Kızılderili Gelenekleri )
Kızılderililer birbirini hiç bir zaman kıskanmazlarmış. Hiç bir Kızılderili kadının ava veya savaşa giden erkeğini aldattığı hiç duyulmamış, görülmemiş.
Kızılderili topluluklarında dedikodu hiç olmazmış.
Sezon sonunda kürk ve bizon eti paylaşımında kabilenin hiç bir ferdi hakkının yeneceğini veya hakkının başkalarına verileceğini düşünmezmiş.
Kabilede kimin hangi işi yapacağı belliymiş. Kimin kafasına tek tüy takılacağı, kimin çok tüylü şef, kimin avcı, kimin bekçi olacağı yetkinliklerine göre şef tarafından belirlenirmiş.
Şefin yaşlanması veya hastalanması halinde onun yerine geçen, halefinin tercihlerine saygı gösterir ve kabile yönetimini o ekiple yürütürmüş.
İhtiyar şefin tüm insani değerleri benliğinde topladığına inanılır, sert görünümüne rağmen, onun koruyucu kanatları altında her zaman güvende olduklarını hissederlermiş.
Bu güzel ve insani hasletlere rağmen, zaman içerisinde bu topluluklar nasıl eridi?
Nasıl yok oldular?
Kimler girdi yaşamlarına.?
Kimler sızdı köylerine.?
Tabii ki biz girdik. Soluk yüzlüler girdi. İçten kemirdik, bitirdik.